Yönetmenin ‘Çirkin’i…
Prof. Dr. Semih Çelenk
“Çirkin” bundan 18 yıl önce Hamit’in bana getirdiği bir romandı. Bu romanın anlattığı hikayeye vurulmuştu. Bunu anlatmamız gerektiğine inanıyordu. O zamanlar biz Hamit ile beraber İzmir’de Gölge Tiyatro diye aylık bir tiyatro dergisi çıkarıyorduk. Fakat bu oyunu ilk kez Hamit’le yapmamız mümkün olmadı. 1996 yılında Bursa Devlet Tiyatrosu’nda Ahmet Somers ile yaptık oyunu ilk kez. Ama hemen ertesi yıl, Gazete Ege’de Şakir Demirpehlivan’ın yaptığı sahnenin ilk yapımı bu oyun oldu. “Çirkin” öyküsü ile maceramız çok uzun dediğim gibi. Artık öykünün içini dışını sağını solunu keşfettik. Tüm ayrıntılarını, olasılıklarını, çağrışımlarını…
Bu yapımda önemli bir yenilik, metni biraz daha ironik algılamamız. Masalsı yanını daha çok öne çıkartmamız. Gerçekçi referanslara çok fazla takılmamamız ve bunların bir sonucu olarak da kukla kullanımı. Bu oyun hep tek kişilik bir oyun olarak yapıldı, algılandı. Bizim tarafımızıdan da. Ama bu kez adamın kendi dünyasındaki kişileri, düşlerini, yaşanmışlıklarını kendi yaptığı kuklalarla yaşattığını düşündük. Öte yandan kukla yeniden keşfedilen ve etkili bir anlatım dili. Aslında bugün çalışmaların sonuna geldiğimizde şunu diyebilirim ki “Çirkin” tek kişilik bir oyun değil, bir oyuncunun ve bir manipülatörün yer aldığı, kuklaların hakim olduğu bir oyundur diyebilirim. Charleville Mezieres’de “Dünya Kukla Festivali”nde izlediğim oyunları düşündüğümde de “Çirkin”in kolaylıkla bir kukla tiyatrosu oyunu olarak nitelenebileceğini düşünüyorum. Bu noktada, kuklalarımızın yaratıcısı ve kukla rejimize de katkıları büyük olan Adem Dağlar ve Şafak Dağarslan arkadaşlarımıza çok teşekkür ederim. Çok anlamlı ve yaratıcı bir işbirliğiydi bizim için…
Uyarlamada dikkat ettiğim tek nokta. Dramatik olarak bir “an” yaratmaktı. Bunu yaratabildiğimi düşünüyorum. İlk başta çok zorlanmıştım. Bu yapımda ise anı anlatan ya da geçmişi anlatan ve oynayan oyuncu’nun eylemi ile anlatısı arasında senkron bozukluklarına gittik, parçalı anlar oluşturmaya çalıştık. Bunun da seyirciyi çok klasik, sıradan bir anlatıyı izlemekten uzak tutacağını düşünüyoruz.
Oyunu uyarladığımız romanın adı “Gitar”… Bu anlamda özelde gitar ve genelde sanatın etkisini, tanrısallığını tartışan bir metin… Bu bakımdan gitar, burada örnek olarak kullanılmış bir enstrüman… Adam’ın ulaştığı biçim bir şiir bir öykü vb. de olabilirdi. İnsanlara kendini anlatmak isterken, doğaüstü bir araç kullanmak istiyor. İnsanlaraın ona, hilkat garibesine önyargılı bakışını aşmak için buna ihtiyacı var. Oyunumuzda gitarı genç arkadaşımız Mert çalıyor. Onun oyuncu ile ve oyunla kurduğu doğaçlama ilişki de bizim için çok önemli.
—————-